Umduklarımız ve Daima Bulduklarımız
Umduklarımız ve Daima Bulduklarımız
Bizi duyan en yakınlarımız bizim hakikatlerimizi söyleyen, dediklerimize inanan, hareketlerimizi kavrayan, haklarında çok da şaşırmış olmadıklarımız, hayatımızın her anında yanımızda ve esas olduklarına daha çok benzeyenlerdir.
Zira onlar seneler geçse de sevgi ve içten bağlılıklarını, diğerlerinde boş yere arayıp da bulamadığımız erdemleri bize lüzumsuzluğunu duyduğumuz ve söylenmeye değer sözlerin azlığını idrak ettiğimiz gibi hissettirirler. Onlar bizim evvelimiz ve dayanağımız, maneviyatımızdır. Hayatın bütün zevklerini büyük bir doygunlukla giderir bu doğaya teslim olur, üzüntüye kapılmayız. Tanıdıklarımızdan hiçbiri bize, onlar kadar insanlara üstün bir duygu vermiş değildir. Zira son derece iyi bir kalbe sahip, daima olanakları ve değerleri tartan tok, ince, terbiyeli, neşesiz fakat kederli olmayan aklı iyilikle birleştiren bakışları vardır. Öyle ki sanki içlerine bütün bir şansı hapsetmişlerdir.
Talihimizin bizi anlayan yakınlarımız dışında, bir de bizi anlamayan tanıdık, bildik kimseleri bahşetmesi vardır ki, bazen kendini ve haddini bilmez bu kimselerden maalesef ne yapsak kurtulamayız. Her yerde gelir bizi bulur, adeta bu tip insanlardan kaçtıkça sanki dengesizlikleri ile bizleri işkenceyle sıkıştırarak kendilerince, güya en makul ve en doğru sözlerini dahi dalgın gözlerle yavaş yavaş seyretmeye, takatimizin yetmediğinden değil fakat uslanmaz birisinin edepsizliğini değiştirmenin kâfi olmadığını bildiğimizden heves etmeyiz. Nitekim böyle zamanlarda yine az çok içimiz rahat ve memnun görünerek, kendimizi avuturuz.
Oysa biz, derin bir zaman içinden gelen kimseleri isteriz. Çünkü onlar, bizi yormaz, umduğumuz zekâ, ahmaklık, umduğumuz sadakat ihanet ve umduğumuz incelik, kabalık çıkmaz.
Bu muvazenesiz insanların karşısında, ağırbaşlılığımızı muhafaza güç olsa da zaten onların nice şeyleri anlamadığını bildiğimizden içimiz zevkle dolu, gündelik hallerine gülerek, – keşke uzun bir zamanımız olsaydı da yine onlarsız ama onlarla her geçen anı tatlılaştırabilseydik, deriz.
Sahibi olduğumuz şeylerin temelleri benliğimizde, maneviyatımıza tesir etmiş, adeta kökleşmiştir. Ve ancak güzellikleri, yüksek değerleri görebilen, yaşayabilen gözlerle, o nice ender, harika insanlarla paylaşabiliriz. Emeklerimiz senelerle boş yere gitmez. Ve ancak bizim de sevdiğimiz, samimiyetin yeterli geldiği, ruhumuzu da görebilen, ince, sarih insanlar bizleri değerlendirebilir. Bereket versin ki, bu böyledir!
muhteşem bir yazı teşşekkürler