Şimdi Neredeler?
Şİmdi Neredeler?
İncecikten bir kar yağar şimdi içimize; sanki gelen her yeni gün bütün naif duygularımızı yavaş yavaş söndürmektedir. Bir zamanlar göklerden inen ve bize sevgi duygularını söyleyen o manevî ışıklı yıldızlar ve güzelliğine minnettar olduğumuz, yaşam hazzını bir umut gibi sunarak gözlerimizden nice perdeleri kaldıran nadide insanlar, şimdi neredeler? Sanırım gönlümüzde taşıdığımız o günlere ait tatlı düş ve umutlara kavuşma isteği bize, mahrum kalmayı bilen bir aşkın lezzetini tattırmaktadır.
Hani o, nazende bayanlar ile nazik beyler? Tıpkı bir doğa manzarası gibi letafetli, nazlı, güzel, şefkatli ve vefalı bayanlar ile mert, kalender, cömert, umurlu ve arif olan beyler; bütün bu ezeli sandığımız derinlikler, şimdi neredeler? O içlerin aksettiği gül cemaller, o edalar, o sevgili ömürlerin hazları, o birbirimizi sessizlik içinde duyuşlarımız, ruhlarımızın o manevî manzaraları, anlayışları nerde? Şimdi anımsadığımız geçmiş günlerden, o güzellikleri yaşamış insanlar, güçlü inançlardan, o sona ermiş ümit ve isteklerden hafızamızda ancak böyle anlamı belki zamanla kolay anlaşılır, fakat sonra, birçok kimseler için iç karartıcı bir yarım cümle olarak kalakalacaktır. Ruhumuza bu kadar yoğun işleyen o zamanlardan, bulunduğumuz çevrelere gelirsek oldukça fakir, maneviyatsız aydınlıkların boş ve soğuk elleri bize, bütün manalarından boşalmış ve taştan gözler ile bakmaktadır. Doğrusu bu çevrelerden birinde yaşadığımız, son bulması ile bütün dünyamızı bitirdiğini, bizi sonsuz üzüntülere saldığını sandığımız aşkın yıllar süren gecesinden sonra, kim bilir, belki de yeniden duyacağımız başka bir sevdanın güneşi doğacak ve geçirdiğimiz sıkıntıda aklımızla gönlümüzü bağladığımız zincirler kırılacaktır. Ve yaşam deneyimi derin, kişiliği sınırsız olan, hayat anlayışı bizimkine uyan ruhumuzun aksisedası bize, tabiîlikten harikulâdeliğe yükseldiğimizi hissettirecektir. Aşkın kokusunu, sıcaklığını, rüzgârlarını, yağmurlarını ve sağanaklarını yaşamalı ancak eski zamanlardaki gibi şiddetle hissettirerek, kimi ter dökerek, kimi soğuk alarak, ruhunu kimi bir aşk ihtiyacıyla açarak. Böyle zamanlarda duyuşlarımız o kadar hislidir ki, derin bir anlayışa değerek, kalp üstünlüğü, bir algılama ve anlama yeteneği oluvermektedir.
Oysa insanlar nasıl da değişmekte! Çoğu zaman sevmek yeteneği ve gereksinimi ile hatıralarımız, gerçekleri görüp de tanıyamamaktadır. Esasen söylenmeye değer sözler gibi, hayatı hakikatleştiren bir felaket, o kimseye iyiliktir. Nitekim bezgin günlerimizde, bu dünyanın manası, gözlerimizden akan yaşlar gibi gönlümüzden boşalarak, artık her şeyi gözümüzden düşürür ve biz, kendi içimize çekilerek, gönlümüzün deryasına dalarız. Yaralanmış gibi öylece kaldığımız gönlümüz bizi hayallerimizin yurtlarında dolaştırarak, bu yorgun uzun yolculuklardan, geceden doğan günler gibi, bizi bir daha dinlenmiş olarak çıkartıverir. O, kendi kendini bilen bir yaşamdır. Ve en sonunda kendi kendimizle tanıştırarak bir dost kazanmamızı sağlar. Fakat bizim gibi zarif, ince ve sarih olan bir dost, gönüllerimize sızan ve bazen de biraz da gönüllerimizi sızlatan…