Kalbin Mantığı
İhtiraslarımızı okşayan her şeyi doğru buluruz. Çünkü herhangi bir şeyi kuvvetle istediğimiz zaman onu doğru bulmak mümkündür ve sevgi ya da kin hâkim olduğu vakit akıl, yaptığı delilikleri haklı göstermek için bahaneler bulmaya mecburdur. Söz gelimi; bunlara zıt gelen şeyler bizi öfkelendirir. Bir kimse haksız muamele gördüğü için üslubunun güzelliği sayesinde pek mükemmel gibi görünen fakat hakikatte çok çirkin olan birtakım muhakemeler yürüterek bizzat kendi fikri ile mücadele etmek vaziyetine düşebilir. Zira insanın, ihtiras yolu ile düşmeyeceği mânâsızlık, kapılmayacağı tezatlar yoktur! Muhakemelerimiz bizi bazı hatalardan korur fakat değerli olanı yapmamıza da yetmez. Sanırım bu, kusurlu bir lisanla muhakeme yürütmeye ya da hileli bir tartı ile eşya tartmaya benzer. Oysa davranışlarımız, kendi vadesini hadiselere zorla yükletir! Bütün malumatımız mantığımızın yeterli olduğundan ibarettir. Aksine, tecrübeden yoksun mantık asla bir şey icat edemez. Elbette mantık bizlere bir terbiye ve daha önce sahip olmadığımız bir çabukluk kazandırmaktadır fakat aynı zamanda, neticesi görünürde olduğu gibi görünen bir muhakeme yürütüldüğü vakit, her şeyin elde edilmiş olduğuna inanmak gibi tehlikeli bir fikir de vermektedir. Onsuz düşünemeyen insan gerçekleşmesini istediği düşünceleri ile daima mantığın esiri olmuştur.
<< Bununla beraber gereksinmemiz vardır mantığa, bu şaşılası güce, düşünceleri ve algıları iletmek için ve hatta düşünmek ve algılamak için çünkü sözcüklerle düşünür, biçimlerle algılarız. Düşünmek insanın kendi kendisiyle konuşmasıdır; konuşma ise toplumsaldır, düşünce ile mantık da toplumsaldır. Ama acaba bunların, iletilemez ve anlatılamaz, bir içeriği, bireysel bir özdekleri yok mudur? Ve bu olamaz mı güçlerinin kaynağı? >> Unamuno
Balonla Seyahat
<< Adamın biri bir arkadaşı ile buluşmaya söz vermiş ve balonla gitmeye karar vermiş fakat yolda bir anda kaybolduğunu fark etmiş. Saatlerce geç kaldıktan sonra aşağı doğru inmiş ve bisikletli bir adam görmüş.
– Affedersiniz, ben kayboldum, şu anda neredeyim acaba?
Bisikletli cevaplamış,
– Bir balonun içindesiniz, yerden onbeş metre yukarıdasınız 20 – 22’ enlem, 40 – 42’ boylamları arasında bulunuyorsunuz.
Balondaki sormuş,
– Kardeşim sen danışman mısın?
– Evet, nereden anladınız?
– Bana söylediğin her şey teknik olarak doğru fakat verdiğin bilgiyi ne yapacağımı bilmiyorum, işime yarayacak tek bir şey söylemedin, hâlâ kaybolmuş durumdayım ve bana yardım edecek hiçbir şey yapmadın.
Bisikletli sormuş,
– Sen yönetici misin?
– Evet, demiş balondaki
– Nereden anladın?
– Nerede olduğunu ve nereye gittiğini bilmiyorsun, nasıl tutacağını bilmediğin bir söz vermişsin, sözünü tutmak için saçma bir yöntem bulmuşsun, benden problemini çözmemi istiyorsun. En önemlisi de benimle karşılaşmadan önce bulunduğun yerde olmana rağmen, bütün suçu benim üzerime atabiliyorsun .. >> (Ahmet Şerif İzgören, Geleceğin Organizasyonunu Yaratmak, 4. baskı s: 208, Elma Yayınevi)
Sırf aklımız ile yaşayıp gittiğimiz bu hayatta kendimize dokunmamış, gerçek mutluluğu hiçbir vakit kovalamamış, kendimizi görünürdeki mutluluklarımıza kaptırmış, sevmeyi gerçekten bilmeden bir ömrü bitirmişizdir. Düşlerimizin ve düş kırıklıklarımızın sürekli devrimi içinde dönerek ömrümüzün yaz mevsiminin geçtiği günlerde hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan her şey ancak olmuş olduğu gibi olabilir, ancak olabildiğince olur, olabilecek olan yaşanacak zamanlara kalmıştır. Umut eder, hep umut ederiz. Baharların tatlı düşlerimize, gerçekleşmemiş güzel anılara dönmesi için umut ederiz. İnanmak özlemidir içimizde umut ettiğimiz. Görecek olduğumuza inanmak isteyişimizdir. Bizi alıp götüren ve sımsıkı tutan yaşama bağlayan umuttur. Tersi ise sırf aklın olduğu derin bir anlamsızlık, kudretsizliktir.
<< Gerçekten iyi bir insanın yapacağı tek bir şey olduğunu iddia etmek, bir şairin belli bir durumda ancak bir şiir yazabileceğini söylemek kadar anlamsız olurdu >> Lindsay
Bütün teselliler gibi sevecendir bazen keder getirse de yaşadıklarımız ve umudumuz, yaşamda güzel olanı mutlaka verecektir. Ne var ki sırf aklın bütün buyruklarını dinleyen, özlem duymayan insandır. O, nasıl arzulanacağını bile bilmez! Çünkü yaşanılan bir şey değil, akıl erdirilen bir şeydir yaşadığı ..
<< Kalbin mantığa sığmayan apayrı bir mantığı vardır >> Pascal
Aklın kendilerine yettiğini söyleyen bazı insanlar, sözde aldatılmaya niyeti olmayanlar, olanaksız şeyler için bir deliliğe kapılmanın ve anlamsızca karşı koyup zarar görmenin hiçbir yararı olmadığını sürekli bize telkin eder dururlar. Mademki sossuz değiliz ve bu dünyadan ayrılacağız böyle bir şey için kendimize acı çektirmeden akla boyun eğelim. Yalnız aklımızı bilelim. Hayır, umudumuz bizi hiçbir şüpheye yer kalmaksızın hakikate ulaştıracaktır. Asıl yaşamın varlığını ve sürekliliğini korumak için bizzat içimizde bulunan manevi güç bizi yokluğa götürmeyecektir. Çünkü yaşam ve yaşantı akıl yürütmelerle varılacak bir sonuç değildir.