Genel

İbni Battuta

” Küçük Asyanın birçok yerlerini gezip gördükten sonra Sinop’a geldim. Buradan da Kırım’a geçtim. Cenevizlilerin elindeki Kefe limanında bir müddet kaldıktan sonra, Güney Rusya steplerine yollandım. Buradaki Saray şehrine vardım. Burası Altun Ordu devletinin merkezlerinden biriydi. Saray’da egemen olan Kıpçak Hanı Muhammed Özbeğ beni misafir etti çok iyi ağırladı. ‘’

Bu satırlar doğunun en büyük zenginlerinden biri olan İbni Battuta’nın kitabından alınmıştır. İbni Battuta, bundan 659 yıl önce Fas’ın Tanca şehrinde doğmuştu. Tanca şehrinin üniversitesinde hukuk ve din bilgileri öğrenimi yaptıktan sonra 22 yaşında Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı.


 İskenderiye’ye kadar da uzanan bu yolculuk pek hoş geçmişti, böylece yeni yeni ülkeleri, burada yaşayan ayrı ayrı ulusları tanımak, bunların yaşayışlarını öğrenmek merakı olduğu kadar, maceradan maceraya koşmak zevkine kapılan İbni Battuta yirmi iki yaşında başladığı bu göçebe yaşayışa ömrünün tam yirmi dokuz yılını verecekti.

 

İlk yolculuğunda, kuzey Afrikadan geçerek Mısır’a varmış, Nil vadisinden birinci şelâleye kadar gitmişti. Yalnız o sırada bu bölgede savaş yapılmakta olduğu için geri dönerek Suriye’ye burada da daha fazla kalamayarak İran’a ve ikinci defa Mekke’ye gelmiş, buradan da Kıpçak Eline kadar uzanmıştı.

İbni Battuta Kıpçakların yaşayışı üzerine çok ilgi çekici bilgi vermiştir. Anlattığına göre; o zamanlar Kıpçaklar göçebeydiler ve çadırlarda otururlardı.

Kıpçakların başbuğu Özbeğ Han’ın oturduğu Saray Şehri büyük bir kampı andırıyordu. Burada barakalarda açılmış dükkânlar vardı ve bu dükkânlarda çok kıymetli şeyler satılırdı.

Özbeğ Han burada çok muhteşem bir ömür sürüyordu. Çadırları kıymet biçilmez eşyalarla doluydu. Bunların çoğu altındandır, Semerkand yoluyla Çin’den getirtilmişti. Ayrıca, Hindistan’dan gelme inciler, kıymetli taşlar, Mısır, Suriye ve İran malı ipekliler, sırma işlemeli kumaşlar da Han’ın çadırlarını süslüyordu.

İbni Battuta’nın anlattığına göre Özbeğ Han’ın dört karısı varmış. Bunlar, törenlerde prenslerden önde yer alırlarmış, yine onun dediğine göre bu kadınlardan ilki ‘’ Büyük Hatun ‘’ adını taşıyordu ve bazı üstünlüklere sahipti. Han tarafından çok itibarlı bir misafir olarak kabul edilen İbni Battuta, büyük hatuna saygılarını sunmak şerefini de kazandığını söyler.

Özbeğ Han’ın kendisine gösterdiği güven sayesinde Tanca’lı gezgin büyük bir kervanla İstanbul’a kadar çok güzel bir yolculuk yapmak fırsatını da ele geçirmişti. Han’ın dört karısından biri Bizans İmparatorunun prensiplerindendi. Babasını görmek için İstanbul’a gidiyordu. İbni Battuta’nın da katıldığı kervanda beşyüz atlı iki bin yük hayvanı, 300 öküz, 200 deve ve 400 araba vardı. 200 tane de genç köle prensesin hizmetine verilmişti. İbni Battuta’nın anlattığına göre prenses Baylun’un kervanı Karadeniz kıyılarından inerek Kırım’a doğru geldi. Buradan Tuna ağzı yolu ile İstanbul’a çok büyük gösteriler ve törenler arasında girilmişti. Kiliseler durmadan çanlarını çalıyorlardı. Battuta, Bizans İmparatoru tarafından sarayda kabul edildi. İzin alarak şehrin birçok yerlerini gezdi. Ama Müslüman olduğu için Ayasofya’ya sokulmadı.

İbni Battuta İstanbul’da 36 gün kaldıktan sonra yine geldiği yoldan Kıpçak Ülkesine döndü. Buradaki İslâm hükümdarı Muhammet Şah, Fas’lı gezgini yanına aldı. Battuta’yı olağanüstü yetkiyle Çin’e elçi olarak yolladı.

Battuta, 1342 de 2000 atlı ile Çin’e gitmek üzere yola koyulmuştu. Çin İmparatoruna birçok yüksek değerde hediyeler götürüyordu. Yolda kervan yerli kabilelerin hücumuna uğradı, yağma edildi ve İbni Battuta’da kaçarak Delhiye dönmek zorunda kalmıştı İkinci defa yola çıkışında önce Malabar kıyılarına geldi, burada deniz yolculuğuna elverişli rüzgârları beklemek için üç ay kaldıktan sonra tam yola çıkacağı sırada büyük bir fırtına patlak verdi. İçinde Battuta’nın emrindeki askerlerin bulunduğu 14 Çin Jongu battı. Gezgin o sırada Kars’ta olduğu için boğulmaktan kurtulmuştu.

Bu olay üzerine elçilik görevinden ayrılarak yeniden yollara düştü. Bu defa Maldiv adalarına kadar uzandı. Bu adalarda bir kadın hükümdar vardı. İbni Battuta burada bir buçuk yıl kaldıktan sonra Kromandel kıyılarına gitmek istediyse de bindiği gemi Seylan adasına kadar sürüklendi. Bu defa da korsanların hücumuna uğrayarak bütün eşyası yağma edildi. Bunun üzerine Kaliküt’e döndü.

Başından geçen bütün bu tatsız olaylar, Tanca’lı gezgini yolundan döndürmemişti. O, hep yeni yeni ülkeler görmek merakıyla tekrar denize açıldı. Nikobar adalarına uğradıktan sonra Sumatra’ya geldi. Bu adanın Müslüman hükümdarı Çin’e gitmesi için yardım etti. İbni Battuta 71 gün süren bir yolculuktan sonra bu büyük ülkenin toprağına ayak basıyordu. Çin’in birçok yerlerini dolaştı.

Çin’den ayrıldıktan sonra Sumatra, Kaliküt, Hürmüz adaları üzerinden geçerek 1349 da Tanca’ya döndü. Ama doğduğu şehirde uzun zaman kalamadı. Fas hükümdarının emriyle Afrika içlerinde yeniden gezginliğe çıkan İbni Battuta Sudan ile Nijerya bölgesinin gerçek kâşifi sayılmaktadır. Zengibar Hint – Kuş, Maldiv adaları ve Sumatra’ya dair verdiği bilgiler sonradan kaptan Guillain, J. Wood, Haig, Pyrad de Laval, S. Hurgronje gibi batılı gezgin ve uzmanlarca doğrulanmıştır.

İbni Battuta, ömrünün 29 yılını dolduran gezilerinin hikâyesini kısaca Rihla adı verilen kitabında anlatır. O, bu kitabı doğrudan doğruya yazmamış, görüp geçirdiklerini Cuzayy al Kalbi adında birine söyleyerek yazdırmıştı. Bu kitapta Asya ve Afrika’nın birçok ülkeleri hakkında coğrafya ve tarihle ilgili pek değerli bilgiler verir. Bunlar arasında Sudan’daki zenci Manding devleti hakkındaki notlarıyla bu devleti unutulmaktan kurtarmıştır. Bundan başka kitabın Hindistan bölümünde bu ülkenin tarihini anlatmakla yetinmemiş, buradaki sosyal sınıflar toplum hayatı ve gelenekleri üzerine de çok zengin bilgiler vermiştir.

İbni Battuta kitabında çağındaki birçok Türk ülkelerini de çeşitli yönleriyle anlatır. Bu bakımdan ‘’ Rihla ‘’ Türk tarihi için özel bir değer taşır. Yukarda adı geçen Kıpçak elinden başka gezi notlarında Luristan Atabeğlerine, İlhanlılara, Çobanoğulları’na, Artukluların İlgazi koluna da geniş yer verilmiştir. İbni Battuta bu ülkelerdeki kumandanları, bilim adamlarını, ordu ve hükümet kuruluşlarını uzun uzun anlatır.

Osmanlı devletinin kuruluşu çağında Anadolu’daki Türk beylikleri üzerine de İbni Battuta’nın kitabında çok zengin bilgiler vardır. Bu arada Osman beyin oğlu Orhan Gazi’ye çok önemli bir yer ayıran gezginimiz, ikinci Osmanlı padişahının karısı Nilüfer Hatun’la da konuştuğunu söyler. Osmanlı devletinin temel kurumlarını meydana getiren Orhan Gazi’nin yüze yakın kalesi olduğunu, bu büyük devlet başkanının durup dinlenmeden bunları kontrol ettiğini ve daima cenge hazır olduğunu överek anlatır. Anadolu’ya dair verdiği bilgiler arasında ahilere dair verdiği bilgiler de çok ilgi çekicidir. İbni Battuta çifte bir sosyal amaçla kurulmuş olan Ahi’liğin tüzükleri, buyrukları üzerine geniş bilgiler verdikten sonra, büyük askerî şeflerin bu ahilerden seçildiğini de söyler.

İbni Battuta’nın kitabında bütün bu coğrafya ve tarih bilgilerinden başka, gezip gördüğü yerlerde yaşayan insanların yeme, içme giyinişleri, kullandıkları araçlara da büyük yer ayrılmıştır. XIV. Yüz yıldaki İslâm dünyasının ekonomi, sanat ve ulaştırma işleri üzerinde araştırma yapanlar için İbni Battuta’nın kitabı çok değerli bir hazinedir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu