Her Birimiz Tek Kanadı Olan Bir Meleğiz
Her Birimiz Tek Kanadı Olan Bir Meleğiz
Bedensel hazzın tutsağı olan günümüz düşüncesinin hedefi ve bu düşünceye uyan uygar insanın tek kaygısı, insanlar üzerinde etkili olmak, bunun için de para ve her türlü maddi gücü elde etmek böylece tükettiği ve eğlendiği ölçüde insan olmaktır. Oysa böyle bir yaşam anlayışında ancak beden kültürü geliştirmektedir. Diğer bir deyimle bizi insan olarak yaşatacak olan iç dünyamızın (manevî) değerleri değil, dış dünyamızın bedensel ve psikolojik ihtiyaçlarımıza hitap eden değerleridir.
Sıkıntılara katlanmak, başkalarının üzüntülerini paylaşmak, çağdaş insan için üzerinden atılması gereken bunaltıcı, değersiz davranışlardır. Çünkü sırf elle tutulur gözle görülür ihsanların değer bulduğu bu dünyada kusur ve sorumluluk üstlenme, acıma ve nedamet duyma gibi ahlâki bilincimizin kaynaklarını oluşturan derin düşünce ve duygulara yer yoktur. Oysa bize onur kazandırmakla, insana yakışan, insanî düzeyi deyimleyen koşulsuz ve salt olan sevgi ve saygı gereği, bize ne denli ters olursa olsun tüm farklı değer tiplerine hoşgörü ile yaklaşmak özellikle yıkıcı bir güç olan nefret (duyumsamama) duygusundan arınmak manevî sorumluluğumuzun başında gelmektedir. Bu, Adaleti de aşan sevginin bir görüntüsü olan Barış’ ta anlamını bulur. Nedir ki, insanın istem ve iradesinin dışında ona seslenen vicdan, yüksek değerler uğrunda çekilen güçlükleri gerçekleştirmeyi istemektedir. Böylece davranışı ile ahlâki bir değeri gerçekleştiren kimse, bununla birlikte aynı zamanda mutlu olmakta, sırf akla hizmet etmeyerek, dünyada var olmasının asıl nedenini daha doğrusu yaşamdan beklediği tek şeyin mutluluk olduğunu, olabileceğini görmektedir. Epikür ‘’ Doğru, dürüst ve uslu olmadan mutlu yaşanamaz; ama doğru, dürüst ve uslu olmak için mutlu olmak gerekir. ‘’ der. Ona göre, en yüksek iyi olarak mutluluk ruhun sağlam ve sarsılmazlığından, haz ve acının aşılmasından, onların üstüne çıkılmasından ibarettir. Burada gizlice, mutluluk değerinin yerini iç sağlamlığı, özgürlük, doğruluk ve dürüstlük gibi daha yüksek değerler almaktadır.
Doğru gözlemlenen fakat yanlış yorumlanan şey, erdem ve ahlâkla mutluluk arasındaki iç bağıntıdır. Ahlâki çaba, asla bir mutluluk çabası değildir. Ancak, ahlâki davranış mutluluğu birlikte getirmektedir. Mutluluk bütün ahlâki davranışlara katılan bir yan görünüm olarak ortaya çıkmaktadır. Davranışı ile ahlâki bir değeri gerçekleştiren kimse, bununla aynı zamanda mutlu olmakta, bir mutluluk değerini kazanmaktadır. (Michael Wittmann)
Öyleyse ortak mutluluk için, tüm insanlığın iyiliği için adaletinde üstünde sevgi değerini duyumsamalı yalnız akla değil aynı zamanda duyguya da sahip bir varlık olarak eylemlerimizde ahlâki değerleri gerçekleştirmek zorundayız. Çünkü insanlar arası sıkı ve içten ilişkiler, iyi ve üretken bir yaşam için zorunludur.
<< Her birimiz tek bir kanadı olan meleğiz. Ve bizler, ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz >> Leo Buscaglia BS, s. 5’den
Toplum ancak birey olarak insandadır, insanda varlığa kavuşur; çünkü kültür, onun ortaya koyduğu bir yapıttır ve bu yapıttır ki, toplumu oluşturur, insan kalabalığını sırf sayısal bir yığın, bir sürü olmaktan çıkarıp adalet ve sevgi gibi yüksek değerleri yansıtan bir varlık kimliğine sokar; böylece bireyi insanca, anlamlı bir yaşama kavuşturur.