Helikopterin Hikâyesi
Helikopterin Hikâyesi
Sergi sarayı önünde gezmeye çıkmışlardı. Küçük Güngör annesinin elinden tutmuş hoplayıp zıplayarak yürüyor, bir yandan da her gördüğü şey hakkında bitip tükenmez sorular soruyordu. Bir an, yaklaşan bir motor sesiyle durdu, başını göğe kaldırdı, alçaktan uçarak üzerlerinden geçen garip bir uçağı önce korku, sonra ilgiyle seyretti. Pek şaşmıştı doğrusu. Yıldız sırtlarında kaybolup giden bu uçağın kanatları yoktu, üzerinde kocaman bir pervane dönüyordu.. Tabii bu olayı da yeni bazı sorular takip etti. Bu nasıl uçaktı, kanatsız nasıl uçuyordu, nasıl inip kalkıyordu? Annesi bildiği kadarıyla cevaplandırmaya çalıştı. Bu tip uçaklara ‘’ helikopter ‘’ deniyordu, gövdesini boşlukta tutan üzerinde dönen koca pervaneydi ve bu uçaklar özel bir alana ihtiyaç göstermeden her yere inip kalkabiliyorlardı. Güngör bu uçağı pek sevmişti, acaba onu ‘’ helikopter ‘’ e bindirirler miydi? Annesi cevap verdi: ‘’ Tabii, hele biraz daha büyü, seni de bindirirler..’’ Güngör birkaç dakika sonra helikopter’i unutmuş, annesiyle, yürümesine devam ediyor, güneşli, ılık kış gününün tadını çıkarıyordu.
Günümüzde insanlığa büyük faydalar sağlayan ‘’ helikopter ‘’ in ilgi çekici bir tarihi vardır. Bu taşıtın prensibini ilk düşünenlerden biri ünlü Rönesans sanatçısı Leonardo de Vinci olmuştu. Teknik konulara büyük merakı olarak dâhi ressamın 1490 yılına ait bir not defterinde yer alan eskiz ilkel bir ‘’ helikopter ‘’ e aittir. Leonardo da Vinci taşıtın üzerine spriral bir pervane koymuş, bunun insanlar tarafından bir manivelâ ile döndürüldüğü takdirde teknesiyle beraber uçabileceğini sanmıştı. 20 inci yüzyılın başlarında motorun uçağa konulması ve havacılığın gelişimiyle 1907 senesinde Fransız mühendisi Breguet derhal Leonardo da Vinci’nin prensibini ele almış, birbirinin üzerine monte edilmiş dört yatay dört yatay pervaneyi döndürerek 4 metre yüksekten 20 metrelik bir mesafeyi uçmayı başarmıştır. Yine aynı yıl Fransız makinisti Paul Cornu üst, üste konmuş iki yatay pervaneyle yerden birkaç metre kalkabilmişti. Fakat her iki taşıtın da dümeni yoktu, bu sebepten de istenen yöne uçamıyorlardı.
1909 yılında İgor Sikorski ilk ‘’ helikopter ‘’ ini yaptı, motorun gücü yetmediği için başarı elde edemedi. Ertesi yıl yaptığı deneme iyi sonuç vermişti fakat bir insanı uçurmak için yetersizdi. 1919 ile 1928 yılları arasında İspanyol Peteras Pescara birbiri ardına beş ‘’ helikopter ‘’ yaptı. Motorlarının zayıflığı yüzünden hepsinin de taşıma güçleri ve hızları çok azdı. Yine İspanya’da Juan de la Cierva adlı bir mühendisin 1923 yılında meydana getirdiği uçak ‘’ helikopter ‘’ in gelişiminde rol oynadı. Mühendisin ‘’ autogiro ‘’ adını verdiği bu taşıtın önünde diğer uçaklardaki gibi pervane bulunuyor, üstte bulunan pervaneler uçuştan meydana gelen hava akımıyla dönerek gövdenin boşlukta durmasını sağlıyorlardı. Günümüzdeki ‘’ helikopter ‘’ e yakın bir modeli çizmek 1936 yılında yine Breguet’ye nasip oldu.
Fakat aynı yıllarda Alman mühendisi Dr. Heinrich Focke de bir helikopter yapmış, gövdenin sağ ve solundaki iki motor vasıtasıyla dönen iki pervaneyle büyük başarı sağlamıştı. Focke Wolf 61 adı verilen bu uçakla kadın pilot Hana Reitsch Berlin’de kapalı spor salonunda gösteriler yapmış, saatlerce istenen yükseklikte ve noktada kalabilmişti. Beri yanda İgor Sikorski 1939 senesinin ilk aylarında günümüzdeki ‘’ helikopter ‘’ lerin ilkini meydana getirmiş, VS 300 işaretli bu araçla 6 Mayıs 1941 de uçarak bütün dünya rekorlarını kırmıştır.
Helikopter, aslında döner kanatlı, dikey olarak inip kalkabilen bir uçaktır. Bir motorla dönen ve ‘’ rotor ‘’ denilen mekanizmaya bağlı bulunan satıhlar hem kanat, hem de pervane ödevini görürler. Bu ödevleri pilot önünde bulunan iki manivelâ ile düzenler. Bu manivelalardan ‘’ pitch ‘’ adı verilen biri yüzeylerin yatay açısını büyütür, küçültür. Bu değişim uçağın istenen yüksekliğe inip çıkmasını sağlar. ‘’ Stick ‘’ denilen ikinci bir manivelâ ise yüzeylerin ‘’ rotor kafası ‘’ na göre açısını düzenler. Bu açının büyüyüp küçülmesi ise aracın öne doğru uçuş hızı üzerinde rol oynar. Helikopter uçuşa hazır olunca pilot motoru çalıştırır. Bu esnada yüzeylerin her iki açısı da yere paralel’dir. ‘’ Motor ‘’ un dönüşü dakikada en az 300 ü bulunca pilot önce ‘’ pitch ‘’ i iterek yatay açısını değiştirir uçak yükselmeye başlar, istenen yüksekliğe ulaşıldıktan sonra ‘’ stick ‘’ i kullanarak aracı belirli yöne sevkeder. İnilecek yere ulaşırken yine ‘’ stick ‘’ le dönen yüzeylerin ‘’ rotor ‘’ a olan açısını yavaş yavaş dik duruma getirir, inerken bu defa ‘’ pitch ‘’ i kullanarak yüzeyleri yere paralel yaparak konar. Helikopterde motorun, daha doğrusu rotorun dakikada dönüş adedi sabittir, değişmez. Modern helikopterlerin arkasında yere dik olarak dönen bir pervane vardır. Hareketini ana rotora bağlı bir mil sağlar. Bu küçük pervane pilotun elinde bulunan bir manivelâ ile dümen ödevi görür ve uçağın daha emniyetle yöneltilmesini sağlar.
Modern helikopterlerin babası olarak İgor Sikorski gösteriliyor. Havacılığın hâlâ hayatta olan sayılı önderlerinden Sikorski 1889 yılında Kief şehrinde doğdu, o tarihlerde memleketinde uçak yapılmamasına rağmen küçük yaşlarda bu konuya büyük bir ilgi ve sevgiyle bağlanmıştır. İgor 1908 yılında psikiyatri uzmanı olan babasıyla Paris’e yaptığı bir gezide uçakları ve uçak alanlarını gezip görmüş, ülkesine beraberinde küçük bir motorla dönmüştür. Bu motoru 1909 ve 1910 yıllarında yaptığı ilk denemelerde kullanmıştır. 1913 de dört motorlu, 11 yolcu taşıyabilen bir uçağın modelini çizmiş ve hatta yapılması için hükümetinin yardımını da sağlamıştır. Bu olay ona büyük bir ün sağlamış, gerçek bir uçak uzmanı olarak tanınmıştır. 1917 de Amerika’ya giderek yerleşen Sikorski orada öğretmen olarak çalışmaya koyulmuştur. New York’ta yaşadığı fakir otel odasına gelip giden göçmen vatandaşları onu tekrar uçaklar üzerinde çalışmaya teşvik etmişler, hatta ellerinden gelen para yardımını yapmaktan çekinmemişlerdir. Bu suretle tekrar uçaklar üzerinde çalışmaya koyulan mühendis bazı yeni plan ve projeler yapmaya koyulmuştur. Bunların arasında hem karaya, hem de denize inebilen ve ‘’ amfibi ‘’ denilen bir uçak tipini yapmayı başarmış fakat motor almak için para bulamamıştır. Durumu tekrar vatandaşlarına bildirmiş, ünlü besteci ve piyanist Serj Rahmaninof kendisine iki bin dolarlık bir çek göndermiştir.
Bu para kendi adını taşıyan uçak fabrikasının temel sermayesi olmuş ve bilhassa deniz uçakları yapmaya başlamıştır. Sikorski bu arada helikopter üzerinde çalışmalarını da devam etmiş, plan ve projelerini durmadan geliştirerek patentlerini almıştır. 1937 yılında Almanya’ya yaptığı gezide Dr. Heinrich Focke ile tanışmış, her ikisi de birbirlerinin bilgi ve denemelerinden faydalanmışlardır. Nihayet Bridgeport’daki fabrikasında ilk helikopterini bitirmiş ve başarıyla uçurmuştur. Günümüzde onun plânları üzerine yapılmış çeşitli tipte pek çok helikopter uçup durmaktadır.