Aşkın Rüzgârları
İnce insanların ruhunda gönüllere sirayet eden her zaman bir derinlik, şiirli, seven bir kalp bulunmaktadır. Ve bizleri öylesi yoğun, içimizde daha önce hissetmediğimiz, tuhaf, büsbütün gizlerle dolu duygulara götürür ki, aşkın hazlarını tattıran bir gizlilikle her şeyi biraz kendine, umuda, güzelliğine, özlenen şeylere doğru çeker.
Böyle zamanlarda her şeyin sesi kısılır, birçok şeyler hiçbir şey söylemez ya da onları duyamaz oluruz. Sanki bize yardım elini uzatan bir ilahi ses gibi her günümüzü saran nefis bir sessizlik, yaşamın nimeti olan aşkı, gündelik patırtılar arasında duyabilmemizi güçleştirir.
Aşkın sıcak ikliminden esen bütün bu sesleri, yalnız aynı karanlık ve aynı aydınlık, aynı sessizlik ve aynı ahenk içinde olan insanlar duyabilirler. Onlar, sanki arzudan ve hazdan kendi derinliklerine doğru kapanır gibi süzülen gözlerin bakışlarıyla görebilir, ancak böyle birkaç zaman süren seslerin hüzünlü, şefkatli vefalarına bürünerek, kalpleri dolduran o derin aşkların tecrübeleriyle son hudutlarda sevebilirler.
Esasen, belki de sevgiliye böyle uzaktan gözlerle kavuşmanın bile kâfi olduğu bir mutlulukla yetinmek, bize, en meşhur aşkların çoğunun birbirlerinden mahrum kalmış olanlar olduğunu anımsatır. Belki de o zamanlarda ki incelmiş, edebî aşklara olan kavuşma isteği, bizleri, günah duygularıyla karışık bir hissedişe sürükler. Nadir tadılır bir zevkle aşkın ruhumuza erdiği, ancak varlığın huzurlu, güzelliğin hudutsuz ve hazzın sonsuz olduğu bir sevgi ebedidir.
Elimizden geçen zamanların gidip topladığı bir iklim gibi hatıralarımızın içinde kalan ve susmayan bir ezgi bu sevdalı hisleri görerek aşkları çoğalan ruhlarımızın ve manaları derinleşen gözlerimizin, karanlıklarda kaynaşan ve ışıklarda yanmak isteyen bütün bu pervanelerin bizlere bulaştığını, ancak içinden geçerek kalbimizde gizlediğimiz duyguların yanacağını ve eriyeceğini söyler. Zira durulmuş bu hislerin ezelî neşesi ve lezzetiyle gönüllerimiz mahrem perdelerden estiği duyulan rüzgârların tesirinde ıstırap ile karışık bir hazla canımızı acıtır. Teselli kabul etmez bir çaresizlik ve başımızı uçurumlar gibi döndüren bir derinlikle içimizi kaplar. Böylelikle, gönlümüzü sızlatan ve mahrum kalmayı bilen bir aşkın, hakkında bir şey bilmediğimiz yalnız varlığına minnettar olduğumuz sevgilinin, onsuz kalınacak uzun günler ve geceleri manzarasından yoksun, mutsuz yağmurların ruhumuza döküldüğünü seyreder, kendi hislerimizden ve kendi ömrümüzden bu yolda geçeriz.
Yaşanan ve duyulan mutluluklarımız, belki sevgilerin sonsuzluklarına, belki de takatlerinin sonlarına kavuşur bilinmez, ne var ki dünyanın tadı olan aşkın rüzgârları, sevgiliye hitap eden gerçek hislerimizin küllerini savurur, gizli ateşlerini üfler ve içimizde arzularımızı tekrar tutuşturur.