Özel Yazılar

Pamir Faciası

pamirPamir Faciası

1950 Yılında, bir gün Schliven adlı Alman armatörü Anvers limanında dolaşırken, civardaki bir havuzda beş büyük yelkenli geminin yüksek direklerini görmüştü. Yaptığı soruşturma sonucunda şu bilgiyi edindi: Bu yelkenliler Gustav Erikson adlı bir Finlandiyalınındı. Bu adam elektrik gücüyle işleyen vapurlar çağında, hâlâ bir yelkenli filosuyla enginleri aşmak cesaretini gösteren bir denizciydi. Ölümünden sonra mirasçıları bu koca yelkenlileri satılığa çıkarmışlardı, bunları alanlar da, sefere çıkamayacaklar, söküp, parçalatacaklardı her halde. Schliven bunların en büyüklerinden ikisini seçerek satın aldı. 5 Haziran 1957 günü, Passat ve Pamir adlarını taşıyan dört direkli gemiler, birer römorkör yedeğinde Lübeck limanına giriyordu.

Schliven, bunları yeniden elden geçirtti. Bir yıl sonra iki yelkenli yeniden sefere çıkacak hale gelmişti. Passat’la Pamir, deniz ticareti öğrencileri için okul gemisi olarak kullanılacaktı. Bunların uzun seferlere çıkmalarına ve dönüşte de Arjantin’den ve Avustralya’dan buğday getirmelerine karar verildi. Böylece Paasatla Pamir yılda birkaç defa Atlantiği aşıyorlardı. Yolda, gemiler uzun uzun düdük çalarak geçmiş bir çağı yaşatan bu iki deniz kartalını selâmlıyorlardı.

1957 Ağustosunda Pamir, Buenos Aires’den ayrıldı. Ambarlarına arpa doldurmuştu. Gemide, 52 si 16 ile 18 yaşları arasında deniz öğrencisi olmak üzere 86 kişi vardı. 20 Eylülde, Almanya’ya gönderdiği bir mesajda Pamir, Asor adalarının güney batısında seyretmekte olduğunu bildiriyordu. Aynı gün meteoroloji istasyonlarınca, Yeşil burun adalarını saran sularda ‘’ CURRİE ‘’ adı verilen bir kasırga kopmak üzere olduğu bildiriliyor ve gemilere bu kasırganın yolu üzerinden çekilmeleri sağlık veriliyordu. İşte Pamir de tamamıyla bu yolun üstünde bulunuyordu.

22 Eylül sabahı, Emden yakınlarındaki Norddeick telsiz istasyonu operatörü, açık denizlerdeki gemilerden gelen mesajları toplarken, birden yerinden sıçradı. Pamir’den bir S. O. S. Geliyordu. Gemi kasırgaya tutulduğunu bildiriyor ve yardım istiyordu. S. O. S. derhal Asor adalarının 500 mil kadar güney batı açıklarında bulunan gemilere iletildi: Alârmı duyan President Taylor adlı Amerikan şilebi derhal rotasını değiştirdi. Pamir’in birbiri ardınca S. O. S. çektiği yere geldiği sırada çoktan gece bastırmış bulunuyordu. Pamir’den duyulan son telsiz mesajı şuydu: ‘’ Bütün yelkenlerimizi kaybettik, yan yatıyoruz. Yardım edin. ‘’

Pamir’den hiç ses gelmediğini gören telsiz operatörleri bu defa S. O. S. leri birbiri ardınca yaydılar. Öyle ki gün batarken elli sekiz gemi ile on uçak işbirliği ederek, Pamir’i aramaya koyulmuşlardı. Bunlar arasında Amerikan bandralı Saxon gemisi kırksekiz saat boyunca Pamir’in kasırgaya tutulduğu sanılan sularda volta vurarak araştırmasına devam etmiş. Ama hiçbir sonuç elde edilememişti.

Saxon, gemisinin en yüksek noktasında gözcülük eden tayfa birden bir şeyler söylemek ister gibi ağzını açtı. Ama sesi çıkmamıştı. Gözlerine inanamıyordu. Sanki birden, suyun üstüne bir deniz altı çıkıvermiş gibiydi. Bir buçuk mil kadar ötede bir filika suyun yüzünde sallanıyordu. Tayfa, avazı çıktığı kadar bağırarak aşağıya seslendi: ‘’ – Bir filika gördüm, tam önümüzde .. İçinde insanlar var! .. ‘’

Gözcünün bağırmasını duyan öteki gemi adamları koşuşarak Saxon’un güvertesinde toplaşmışlar, denize bakmaya başlamışlardı. Geminin Kumandanı kaptan köprüsünden dürbünüyle denizi taradıktan sonra filikayı görmüştü. Ama boştu bu filika, içinde kimsecikler yoktu. Ama biraz sonra kumandan yanındakilere şöyle diyordu: ‘’ Evet filika bomboş, ama denize baksanıza .. Yüzen insanları görmüyor musunuz? .. Gerçekten de beş adam, filikanın etrafında yüzüyorlardı. Saxon ‘’ yüzenlerin yanına kadar yaklaştı. Bir anda yalvaran kollar suların içinden kurtarıcı gemiye doğru uzanmıştı: Biraz sonra denize sarkıtılan halatları güçlükle tutabildiler. Ama hiç birinde kendilerini yukarı çekecek mecal yoktu.

Saxon’un tayfaları ip merdivenlerle inerek kazaya uğrayanları birer bebek taşır gibi kucaklarına alarak, gemiye çıkardılar. Bunlar bitkin halde beş delikanlıydı. Güverteye çıkarıldıkları zaman birisine ‘’ Siz Pamirdeki öğrencilerden misiniz? ‘’ diye sormuşlardı. Genç adam hıçkırıklar içinde ‘’ Evet .. Pamirden .. Pamirden ‘’ diye mırıldandı.

Pamir’in kumandanı Johan Diebitsh 21 Eylül günü akşama doğru kasırganın yaklaşmakta olduğu haberini almıştı. Gerçekten de kasırga büyük bir hızla yol alıyordu. Kaptan barometreyi sık sık kontrol edince saatte 4 mm. Lik bir düşme olduğunu gördü. Ama 56 metre boyundaki direklere gerili 4200 metre karelik sahayı kaplayan yelkenlilerine güveniyordu. Diebtish kasırgadan korkmuyordu. Korkmuyordu ama yine de kasırganın gemicilere ne oyun edebileceğini biliyordu. Haritasının üstüne eğilerek kurşun kalemle, telsizlerin haber verdiğine göre, kasırganın yolunu işaretledi: 48 saat içinde bu yol birkaç defa değişmişti. Şimdi bu kasırga sadece bir tehdit olmaktan da çıkmış, Pamir’in karşısına korkunç bir gerçek olarak dikilmişti. Hava açıktı. Bununla beraber güneyde gökyüzü kalın kara bulutlarla kaplanıyordu. Pamir gittikçe kaygı verici bir şekilde yan yatmaya başlamıştı: Rüzgâr, kaptanın çok iyi tanıdığı boğuk bir gürültüyle esiyordu. Ertesi sabah gün ağarırken kıçüstü güvertesine çıktığı zaman, gemi subaylarının kendisini kaygılı yüzlerle beklediğini gördü. Rüzgâr gittikçe şiddetini arttırıyordu. Pamir öyle bir şiddetle dalgaların önünde yuvarlanıyordu ki, en kısa serenler sulara değiyordu. Kaptan Diebitsh: ‘’ Mizana yelkeni indirin ‘’ emrini verdi. Artık o da kaygı duymaya başlamıştı. Kaptan Okyanusa baktı.

Dağ gibi dalgalar korkunç köpükler saçarak, geminin bordasına patlıyordu. Kumandan uçuşan yelkenlerin toplanması emrini verdi. Ama bu işi yalnız tayfalar yapacaktı. Öğrencilere de, güvertenin ortasında toplanın, dedi.

Tayfalar direkleri tutan halatlara tırmanmaya başlamışlardı. Bu tırmanışları sırasında yer yer duraklamak zorunda kalıyorlardı. Çünkü parçalanan yelkenler iş görmelerine engel oluyordu. Öğleye doğru fırtına daha da kudurmuştu. Rüzgâr bir anafor halinde her yönden birden esmeğe başlamıştı. Artık geminin direkleri bir ibre gibi sağa sola şiddetle sallanmaya başlamıştı. İki tayfa boş yere dümenin çarkına asılıyordu. Artık gemi, her türlü kontrolün dışına çıkmış, korkunç dalgaların içinde bir ceviz kabuğu gibi dönmeye başlamıştı. Sağlam kalan yelkenlerle de hiçbir manevra yapmak imkânı kalmamıştı. Pamir bir enkaz yığınından başka bir şey değildi artık.

Diebitsh telsizciye S. O. S. ler göndermesi için yeniden emir verdi. Bu alârma koşacak gemilerin artık denize dökülenleri toplamaktan başka bir şey yapamayacağını biliyordu. Etrafını saran öğrencilere baktı. Bunların yüzünde büyük bir korkunun belirtisi okunuyordu. Tehlikenin gittikçe artması karşısında kaptan hiç soğukkanlılığını kaybetmemişti. Bütün gemidekilere sigara ve içki dağıtılmasını emretti. Ama Pamirdekilerin hiç birine bir nefes sigara içmek, ne de bir yudum konyak tatmak kısmet olacaktı. Çünkü Pamir birden bire bir yeşil uçurum halinde yarılan denize gömülüvermişti. Bir anda geminin üstüne su dağları çöktü; gemi bir an hareketsiz kaldı. Sonra başüstü denize gömülmeye başladı, sonra da bir dalgayla yeniden doğruldu ve nihayet büyük, çok büyük müthiş bir patlama, bir çatırtı duyuldu, göklere kadar uzanan bir duvar halindeki azgın deniz ellerini havaya ümitsizce kaldıran gemi adamlarını ve geleceğe ümitle hazırlanan delikanlıları cansız birer çöp gibi önüne katıp sürükledi.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu