Genel

Eski Mısır’da Günlük Hayat

Salonun ortasındaki masaya, nar gibi kızartılmış bütün bir sığır, boylu boyunca uzatılmıştı. Bundan başka çeşit çeşit baharatlı yemekler, görülmemiş yabanî ve yetiştirilmiş meyveler, sütlü, ballı ve içi meyveli çörekler sıralanmıştı. Yemekler arasında, üzerinde bol kaymak konulmuş püreli külbastılar vardı. Bütün bu dünya nimetlerini de misafirlere bir sürü genç ve güzel hizmetçi büyük tepsilerin içinde dağıtıyordu. Nefis şaraplar, serinletici şuruplar su gibi akıyordu. Davetliler, halıların üstüne oturmuşlar, aralarında konuşuyor, müzik dinliyorlardı. Salonun bir köşesinde bir orkestra devamlı olarak çalıyor, bir yanda da dansözler misafirleri eğlendirecek oyunlar oynuyorlardı.

Ev sahibi taht gibi bir koltukta oturmuş, ünlü ve önemli misafirlerini bekliyordu. Davetlilerin, birbiri ardından sundukları saygı ve övgü sözlerini dinledikten sonra yerinden kalkarak, misafirler arasında dolaşıyor, konuşmaları canlandırıyor, toplantının neşesini arttırıyordu.

Zevk ve eğlencenin son haddine vardığı bir anda, birden misafirlere, mumya şeklindeki heykeller gösteriliyordu. O zaman salonda bulunanlardan her biri ” Sen de bir gün bu hale geleceksin! ” diye mırıldanarak, elindeki içki bardağını ağzına dikiyordu.

Bu anlatılan hikâye, eski Mısır Firavunu ikinci Ramses’in çağında bir zenginin evinde verilen ziyafet sahnesidir. Her bakımdan çok muhteşem olan bu ziyafetlerde bugün bize garip gelebilecek bazı adetlerde vardır. Meselâ, hizmetçiler ziyafet esnasında, lotus çiçeği şeklinde yapılmış güzel kokulu pomatlar dağıtırlardı. Misafirler de bunları alıp başlarının üstüne koyarlardı. Böylece yemeklerin ve içkilerin kokusundan ziyafettekilerin rahatsız olmaması sağlanırdı.

İsa’nın doğumundan 1270 yıl öncesine doğru Mısır’a Firavun olan Usimare (II. Ramses) altmış altı yıl hükümdarlık etmiştir. İki yüz kadar çocuğu olan (II. Ramses)’in kraliçesinden başka, birçok cariyelerle dolu bir haremi vardı. O çağda II. Ramses Akdeniz ve yakın doğu ülkelerinin çoğunu egemenliği altına almıştı. Öteki ülkeler Hitit devletinin gölgesinde bir blok meydana getirmişlerdi. Bunlarla Mısır arasında sürekli bir gerginlik, bir soğuk harp havası vardı. Hükümdarlığının ortasına doğru ikinci Ramses, Hitit kralı Hatusil ile bir barış antlaşması yaptı ve onun kızıyla evlendi.

O çağda Mısır’la öteki ülkeler arasındaki ticaretin çok gelişmiş olması sonunda yeni bir zenginler sınıfı türetmişti. Bu sonradan görmeler son derecede şatafatlı, gösterişli bir ömür sürüyor, zenginliklerini her fırsatta göstermekten zevk alıyorlardı. Bu bakımdan, köklü aristokratlar bunları çekemiyor, aralarında devamlı geçimsizlikler, anlaşmazlıklar oluyordu.

Eski Mısır’da artistlere çok değer verilirdi. Artistlik istidadı bir asillik alâmeti sayılırdı. II. Ramses zamanında asiller, zenginler evlerini ve mezarlarını güzel eşyalar, resimler ve heykellerle süslemek için birbirleriyle yarış ederlerdi. Çok iyi para alan artistler son derecede dikkatle çalışır, büyük bir incelikle duvarlardaki resimlerde, kabartmalarda günlük hayatın bütün sahneleri canlandırılırdı. Bunlar arasında törenler, ziyafetler, kurban ayinleri görülür.

Mısırlı zenginler ve yüksek tabakadan olanlar mezarlarını, evlerinden daha çok süslemeye meraklıydılar. Mezarlara gümüş takımlar, nadir ağaçlardan yapılmış heykeller; en pahallı halılar, güzel kokulu pomatlar konurdu. Zenginler ve asil tabakadan olanlar arasında bu mezarların zenginliği, şatafatlı bir gösteriş bir yarışma halini alırdı.

II. Ramses devrinde heykel ve resim sanatları kadar mimarlık da çok gelişmişti. Çünkü bu firavun, Teb şehrini gölgede bırakacak yeni bir şehir kurdurtmak istiyordu. Bunun için mimarlar daha öncekilerden daha yüksek sütunlar dikmek, Firavunun istediğini yerine getirmek için dağ gibi taş bloklarını taşımak zorundaydılar.

Eski Mısırlılar giyim kuşamda güzelliğe, zarafete çok önem verirlerdi. Zenginler ve asiller, beyaz ya da açık renk, sayısız küçük plileri bulunan bir kaftan giyerlerdi. Bundan başka, başın üzerine geçirilen perukalar da çok modaydı. Güzel kokular ve kremler sürülmüş olan bu perukalardan erkeklerin kadınlarınkinden daha kısa olurdu ve özel kutularda saklanırdı. Bu baş tuvaletine ne kadar önem verildiğini papirus üzerine yazılmış şu sözden de öğreniyoruz:

‘’ Gönlüm seninle dolu .. Sana koşuyorum telâşla .. Bunun için saç tuvaletimi ihlal ettim .. Ama buklelerimi kıvıracağım .. ve her an hazır olacağım .. ‘’

Eski Mısırda Kadınlar süse, giyim kuşama son derece meraklıydılar ve çok ince bir zevkle giyinirlerdi. Ayaklara giyilen sandallar, eldivenler, yelpazeler, kuşaklar kadınların giyimine eşsiz bir zarafet katardı.

Bundan başka papirüslere yazılmış birçok reçetelerden, eski Mısırlıların tuvaletlerinde yüzün tazeliğini muhafazaya yarayan kokulu kremlere, saçları gürleştiren ve ağarmasına engel olan losyonlara büyük bir önem verdiklerini öğreniyoruz.

II. Ramses zamanında zenginler evlerinin konforuna çok önem verirlerdi. Ama bu evler daima ince bir zevke uygun değildi. Ev yapımında tapınak stiline çok değer veriliyordu. Yalnız sütunları, oldukça kaba ve şatafatlı bir şekilde süslerlerdi. Evlerin içleri daha güzeldi. Her zengin Mısırlının evinde mutlaka banyolar, kabinler, mutfaklar ve vestiyerler bulunurdu. Bu evlerin salonlarını yaldızlı, oymalı, zengin mobilyalar doldururdu. Kanepelerin ve koltukların ayakları hayvan şekilleri verilirdi. Bunlardan başka evlerde papirüsleri, elbiseleri, yiyecekleri koymak için çeşitli dolaplar bulunurdu. Aynalı tuvalet masaları da bunlar arasında önemli bir yer tutardı. Çok defa iki katlı olan evlerin alt katları hizmetçilere ayrılmıştı. Buraları daha havasız ve daha az ışık alan yerlerdi.

Eski Mısırlı zenginler yiyip içmeye de meraklıydılar. Yemeklerinde tereyağı, domuz yağı ve kaymak kullanılırdı.

Kaz kızartması ve av etleri Firavun’a lâyık yemeklerden sayılırdı. Sofrada çatal, kaşık ve bıçak kullanmak görgülü insan olmanın şartıydı. Yemeklerde mutlaka bira ve şarap bulunurdu. Kibar bir adamın şaraptan anlaması lâzımdı.

Eski Mısırlıların günlük yaşayışlarında birçok tanrılara inanışın büyük rolü vardı. Bunların inanışlarına göre ‘’ RÂ ‘’ adı verilen en büyük tanrı güneş, her sabah kayığı ile karanlıkları aşıp, gökte dolaşmaya başlar ve Nil topraklarına bereketini serperdi. Geceleri de kayığı ile öteki dünyaya dalarak ölüleri mezarlarında aydınlatırdı. Yine eski Mısırlıların inanışına göre, iki mevsim boyunca, evvelce öldürülüp parça parça edilmiş olan tanrı Oziris; tanrıça İsis’in bu parçaları bir araya getirmesiyle yeniden hayata kavuşurdu. Yeryüzündeki hayatın akışını idare ettiğine inanılan bu yüksek tanrıların yanı sıra eski mısırlıların inandıkları daha küçük çapta tanrılar da vardı. Anuhis adı verilen Çakal – tanrı ölülere son yolculuklarında arkadaşlık eder ve mezarları korurlardı. ‘’ Sekmet ‘’ ise insanlara saadet ya da felâket getirirdi. İnek – Tanrı ‘’ Hathor ‘’ sütüyle hayat ve ölmezlik kazandırırdı. Eski mısırlıların, bu tanrılarından her biri için ayrı bayram ve ayin günleri vardı. Bu günler de onlara adaklar adanarak iyiliklerini, yardımlarını sağlamak için dualar edilirdi.

Firavun, en büyük tanrı olarak inanılan güneşin yeryüzündeki temsilcisi sayılırdı. Karnak tapınağındaki büyük mihraba Firavundan başka kimse giremezdi. İşte burada, bir krala lâyık armağanları sunarak, büyük tanrıların dostluğunu ve yardımını sağlardı. Mısır firavunu bir tanrı gibi kutsal tutulur ve bu durumun bütün üstünlüklerinden faydalanırdı. Yalnız Firavun’un da buna karşılık bazı çetin ödevleri vardı. Meselâ, kral, bir bayram gününde halkın önünde yabani bir boğayı kementle zaptetmek zorundaydı. Firavun çok iyi silah kullanır, savaşta olsun barışta olsun başkalarına örnek olacak bir şekilde davranırdı.

Eski Mısır halkının yaşayışında sihir ve büyü de büyük bir yer tutardı. Halk, içinde bulunduğu hayat şartını değiştirmek, daha iyi yaşamak için hiçbir imkâna sahip olmadığı için sihire, büyüye bel bağlıyordu. Selâmete ermek için birçok sihir reçeteleri vardı. Bunlardan birinde şöyle deniliyordu: ‘’ Dokuz gün boyunca temizlenip arının. Vücudunuzu iki çeşit bitki yağı ile yağlayın. Buhurdanlığı kulağınızın arkasında tutarak tütsülenin; ağzınızı tuz ile temizleyin ve sel suyu ile yıkadıktan sonra ayaklarınıza beyaz sandallarınızı geçirin. ‘’

Eski Mısırda halkın batıl inanışlara saplanması yüzünden sihirbazlık ve büyücülük çok yaygındı. Bununla beraber hekimlikte ileri gitmişti. Eski mısırın dişçileri, göz hekimleri çağlarında ün saldıkları gibi, cerrahları da oldukça ileri bir teknikle ameliyat yaparlardı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu