Felsefe

Vuslat Vakti

Akşamlar gözlerden gönüllere süzülünce kuyruklu saatler sanki geçmiş bir zamanda durmuş ve mevsimler kalan iklimine gizlice bizi bağlamış, günümüzün ve gecemizin mahrem incelikleriyle göklerde bir parçasını görmek kadar nadir ve tesirli kâinat önümüze aşk ve haz için ne güzel bir gece sermiştir. Manalarla pırıl pırıl parlayan gecenin güzel kokusu, duyulan bir tat, hakikatlerinden ayrılmış denize benzer bir hava ile bize, gözleri kamaştıran hayali gösterir. İşte böyle zamanlarda gönülleri göklere bağlayan tabiatımız genişler, yükselir, derinleşir ve sonsuza bir aşk için haz ve hayal âlemine yükselir. Birer eski zaman mahfazasına benzeyen, büsbütün harap, kimsesiz, ezeli sessizlik kederlidir artık. Matemli ve ıssız hislerin birbirinde kaybolarak geçtiği nefesimiz, kendi ömrümüzden, kimsenin geçmediği yollarımızdan, kendi kendimizden iliklerimize kadar çekilir, bizi manzarasından mahrum eden bir sonbahar gibi acı içinde bırakır. Ve dem olur içimizin lisanı gözlerden dökülen ruhlarımızdan süzülen yaşlar gibi bizi susmuş olmakla beraber, çaresizliğin ve imkânsızlığın semtlerinde gezdirir.

Hükmü gönlümüzde gizli gökyüzünün yıldızlarından, nice inceliklerinden, sevdalarından, sözlerinden ve hissettiklerimizden vazgeçtik. Zira eski ömrümüzden kesilmiş bir takım zaman parçaları ruhumuzu tekrar sardı. Başka bir manzaraya, başka bir hisse, başka bir fikre geçtiğimiz, yaşamış olduğumuz anıların canlılığına erdiğimiz ve eskiden gelen bir uğultu bütün duyduğumuz. Aynı görünüşler birbirlerini tekrar eder öyle ki aynı şeyleri yeniden duyar ve yeniden görürüz, bilerek, isteyerek ve severek, onun güzelliğine bürünmek isteriz. Bu güzelliklerin hazzıyla gönüllerimiz yanar, ruhumuz ısınır ve dünyanın tadı arzularımıza karışır.

Gölgeden ve hayalden ruhlara ahengini salacak hiçbir ses çıkmaz, herkesin sükûnunu bozacak bir tek ses yükselmez. Teşrifatlı bir merasimin davetlileri gibi sessiz kalınmalı elbette susmalı, nerede durulup, nerede durulmayacağını kestirmeli, sağlam hisleri ifade ve temsil etmeli. Bu tesadüf böyle içimizi acıtan, kendi irademiz dışında haberimiz olmadan bizi saran, bazen yanımızda hissini veren, bazen de ümidimizi geçen, dokunur bize, tebessüm ettirir ve sevgisi üslubumuz olur. Kudüm ve ney çalınan Mevlevi ayinlerinde gibi ruhumuz ilahilerine kanmış, varlığında kendini bulmuş, tamamlanmıştır.

Oysa bu güzel hayalin sathından böyle bin zevk alırken bizi bekleyen gökyüzüne ait olan büyük bir yazgının emelinden ibarettir. Bu nedenle değiştirmek istesek bile seçimlerimiz belki de en büyük zaferlerimizdir. Öyleyse karanlığa ışık olalım, lanetlemeyelim. Zira bulduğuna kanmak, bulmaktır. Asıl duyduğumuz, içimizde yaşayan bir geçmiş zaman olsa bile arzularımız ebedi, hayallerimiz bir vuslat vakti kimbilir ne uzun zaman ve ne çok his ile birçok defa gem vurduğumuz, kalabalığın neşesinden daha parlak, nazik, şefkatli yüzünü gördüğümüz ve tatlılığının sonsuz sisinde kaybolduğumuz, güzelliklerle kalın ve ne olur unutmayınız!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu