Özel Yazılar

Mahrum ya da Muhteşem

Günleri ve geceleri, birbirlerine hiç benzemeyen her durumda, muhakkak, kolay ve rahat uyuyamayanlar olsa gerek. Bu kimselerin gözleri gece ile öyle yetişmiş ve öyle hislidir ki, o zamanlarda bizim yıldızlarımız yalnız gökyüzündekilerden ibaretken onlar için geceleri gökyüzünün yıldızları yere inmiş aynı zaman da yeryüzünün yıldızları da gözlerinde yanmaktadır.

Böyle zamanlarda bu hakikatin ciddiyetiyle çerçevelenen ve sevginin şefkatiyle derinleşen öyle hisler uyanır ki, hatta içlerinde bütün bir talihi hapsetmiş gibi öyle geceler vardır ki onları bir kere gördüler mi, artık hatıralarının ufuklarında, düşen yıldızlar gibi birden saatler durulur. Bütün vuslatlarıyla yaşanan şefkatin ve aşkın serpilmiş ışıkları seherden guruba, guruptan şafağa kadar kalpten kalbe yaşanır! Ve elbette onlar için asıl parlayan ışıklar mutlaka böyle gönüllerinin içinde yanarak tatlarının içlerini aydınlatırken biraz da yaktığını duyduklarıdır.

mahrumyadamuhteşem

Gecenin kadife saatlerinde bütün manevî unsurlarıyla başuçlarında yanan kandiller gibi, duygularımızı ısıtan bir maneviyat âlemi içinde parıldadıklarını duyar, bütün bu ışıkların hep etrafımızda ve içimizdeki hisleri aydınlattıklarını biliriz. Gecelerin karanlığını bir parıltı haline getiren bütün bu ışıklar hep gönüllerin gönüllere karşı besledikleri sevgilerle dolgun ve vicdanlıdırlar. Onlar bize, birer birer, hep beslenmeye değer ümitleri, beklenmeye değer istekleri, duyulmaya değer aşkları, inanılmaya değer insanları, anlatırlar. Çünkü onlar, hep, bir beraberlik içinde yaşayanların birbirlerine duydukları şefkat, vefa, aşk ve sadakat duygularını söyleyen; hep hayal, istek, dostluk ve güçlü inanç hislerini gösteren ışıklardır.

Gece tabiatın sessizliği ruhlara sinerek insanları susturur, tecrübeleri bütün hisleri olgunlaştırmış gibi, bizleri, derinleşen duyguların ağırbaşlı ve içli lisanîyle konuşmaya başlatır. Adeta söylemek istedikleri ve söylemeyi bilemedikleri, yetişemedikleri, erişemedikleri, sabahı olmayan gecelerdir. Sanki her şey sessizlik içinde büyük bir vaadin yerine getirilmesini durmadan isteyen canlı bir iklimdir. Elimize geçirmek istediğimiz ruhlara uzanan ellerimiz çok kere pencereleri ve kapısı kapalı duran, yalnız hatırı sayılır geceler için açılan bu hislerimiz, yerinden hiç kımıldamayan yalnızlığımızı bırakarak buradan aşkın havasına, suyuna, toprağına ve içine damlamaktadır. Geceler her zaman gönüllerin hüzünleriyle zevklerinin birleştiği, mazilerin hatırlandığı ve bu oranda tekrar tekrar yaşayabildiğimiz hayatımızdır. Aynı zamanda zaafımızın ve ağrılarımızın arttığı, fakat yine de ruhlara hatta her şeye bir lezzet gibi sinerek her şeyi biraz kendine, güzelliğine, ümide ve hayale doğru çeken, sevmekle incitmekten korktuğumuz birer kalp kadar tesirlidir.

Hakikat, yücelik, sevgi tıpkı güneş gibi, izansız kimseleri gölgede bırakarak esas güzellikleri aydınlatmasını bilir. Bu güzellikler, var olan kimselerde olduğu gibi bütün duruluğu ile parlamaktadır. Bunun içindir ki, esas güzelliklerin ışığıyla aydınlanmış zamanlarımız ruhumuza daha çok siner ve ruhumuzda daha yavaş geçen saatler olur. Hem anılarımızı aydınlatmaya daha çok yakışır hem esas güzelliklerin ışığında geçen zamanlarımız zihnimizde daha çok yaşamış olur. En derin sözleri ve en mükemmel ezgileri hazırlayan hep gecelerdir. En doğru fikirler gibi en kudretli cesaretler de gecelerden doğar. İhtimal ki, olduğumuzun yanında olmayı hayal ettiğimiz bir gece ve yaşadığımız hayatın yanı sıra yaşamayı hayal ettiğimiz hayatlardan biri olmak istemişizdir. Zira yaşamın güzelliği hudutsuz, sonsuzdur. İşte bu hayatın içinde manevî haz ile parıldayan kimseler ile buluşmak, yüksek değerler ile dolu bir yaşam sürmek; – mahrum ya da muhteşem –  işte bize miras olan talih budur!

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. abla yine çok muhteşem bir yazı eline sağlık…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu