Tarih

Bizansın Fethi

Osmanlılar, Rumeli’ye ayak bastıktan sonra, Bizans’ı iki yandan kuşatmış oluyorlardı. Bir uçtan Atina, bir uçtan Adana Osmanlıların olsun da Bizans ortada nasıl sipsivri kalsındı?

Öte yandan Hazreti Muhammed İstanbul’u alacak askere Cenneti müjdelemişti. İnsanlığın timsali hilâlle (Ayla) Hıristiyanlığın sembolü salipten (Haçtan) birinin ötekine üstün oluşu, ancak, Bizans’ta, Ayasofya denilen kutsal yapı üstünde parıldamasına bağlı idi.

Ayın haça yukarıdan bakabilmesi Doğu Roma İmparatorluğuna son verip eski adıyla Bizans göklerinde parıldaması demekti. Anadolu’da ve Rumeli’de geniş araziye sahip olan Osmanlı devletinin yalnız şan ve şerefle ayakta kalması değil, yurt bütünlüğünü sağlaması Bizans’ın Türkler eline geçmesine bağlı idi.

Osmanlılar İstanbul’u almak için Yıldırım Bayezit’ten beri çalışmışlardı. İkinci Mehmet genç yaşta padişah olunca İstanbul’u almayı tek iş edindi. İstanbul, dünya güzeline âşık olup, demir asa, demir çarık yollara düşen masal kahramanları gibi gece rüyasında gündüz hülyasında idi. Gönlünü şehzadeliğinin çocukluk yıllarından beri İstanbul’a kaptırmış bulunuyordu. Deniz gözlerinde tütüyordu. İstanbulsuz nefesi daralıyordu. İstanbul’dan daha önce Atina’ya bugün bile bozuk bir telaffuzla Podisiyeh adı verilen Padişah caddesinden girmişti. Anadolu’da birliği sağlamıştı. Çok genç yaşta padişah olmasını fırsat bilerek tecrübesiz ve otoritesizken yenip çıkalım diye saldıran düşmanlarını babasının himmetiyle darmadağın etmişti. Seçkin avı üzerine inmeye hazır bir hırçın kartal gibi İstanbul çevresinde dönüp duruyordu. Yıldırım Bayezit’in yaptırdığı Anadolu Hisarının karşısına Avrupa kıyısına insan kartal yuvası denebilecek Rumeli Hisarını kondurdu. Bu hisarın yapılışında veziri ve hocası Şemseddin bile kendisiyle beraber çalıştı. Artık İstanbul’a Karadeniz yoluyla gelebilecek her çeşit deniz yardımını kontrol altına almış oluyordu. Nitekim dur emrini dinlemeyerek elini kolunu sallaya sallaya geçip gideceğini sanan Venedik ticaret gemilerini sulara gömmesini bilmişti.
Bizans kendisini çepeçevre taş kollar gibi saran o sağlam surlarına güveniyordu. İkinci Mehmet bu surları döve döve yere serebilecek toplar döktürdü. Edirne’den yola çıkan böyle bir top halkın hayalinde günlerce korku sala sala bir ejder gibi canlı, hareketli yaşamış durmuştu. 53 gün süren kuşatmanın 4. haftasında sabrı tükenen padişah sade beyaz atını mavi sulara sürmekle kalmayıp gemilerini karadan kaydırıp Haliç’e indirmesini de başardı. Her haliyle İstanbul’u hak etti ve aldı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu